İlm-i Siyaseti Öğrenmem Lazım !

Burada bahsedeceğim ilmi siyaset kavramını politik açıdan ve ülkeyi yönetmek olarak ele almıyorum. Kendi tanımlamamla insanın kendisini karşındakine iyi ifade etme sanatı olarak ele alıyorum.



4 dakikalık okuma
May 11, 2016

Aslında ilmi siyasetin kötü bir şey olmadığını tam aksine hayatta birçok insanın bilmesi gereken bir durum olduğunu düşünüyorum. Bu düşünceyle yola çıkarak internette bu konuyla ilgili derin bir araştırma yapmak istedim.

Google’da yazdığım birkaç anahtar kelime ile bu alanda birçok yazıya ulaşma imkanım oldu. Kayda değer bulduğum birçok yazıyı okudum; ama aralarında bir makale çalışması vardı ki, Yrd. Doç. Dr. Emir Kaya’ ya ait olan bu yazı gerçekten çok güzeldi. Makalenin başlığı “İlm-i Siyaset ve Adalet Üzerine”. Yazının özetinden sonra merakla geri kalanını da okumaya başladım. Daha çok politik siyasete göndermeler yaparak yazıyı ele almış. Diğer yazılardan farklı olarak ilmi siyasetin birçok farklı yönüne parmak basarak açıklama yapmış. Ve ilmi siyaset kavramının müsbet ve menfi yönlerini iyi bir tahlilden geçirerek gerçekten doğru bir tanımlama yapmış.

Yazıdan o kadar etkilendim ki kafamda oluşan ilmi siyaset tarifi Emir Kaya’nın makalesi ile daha iyi bir biçime girdi.

Burada bahsedeceğim ilmi siyaset kavramını politik açıdan ve ülkeyi yönetmek olarak ele almıyorum. – İlmi siyasetin bu yönü yazımın konusu değildir- kendi tanımlamamla insanın kendisini karşındakine iyi ifade etme sanatı olarak ele alıyorum. Meseleye bu açıdan bakarak bu yazımı devam ettireceğim.

Başka bir kaynakta da ilmi siyaset neyi, nerde, ne zaman, nasıl söyleyeceğini bilme durumu olarak tarif ediliyor. Bu tanımlamaya tamamen katılmakla beraber bazı eksik yönleri olduğunu düşünüyorum. O eksikleri de Doç Dr. Emir Kaya’nın yazısında ifade ettiği doğruluğu ve dürüstlüğü de eklersek çok daha eksiksiz tanımlama ortaya çıkar.

Emir Kaya, “İnsan doğruluğu, dürüstlüğü nispetinde alimdir. Dürüstlük yoksa cehalet vardır.” diyor. Hatta yazısının ilerleyen kısmında eleştiri dozajını biraz daha artırarak “Dürüst olmayan bir insanın ya da bir insanın dürüst olmadığı bir hususta siyaset yapması ve stratejiler gütmesi, cehaleti ahlaksızlıkla perçinlemektir.” diyor.

O zaman şöyle diyebiliriz: İlmi siyaset, neyi, nerede, ne zaman, nasıl söyleyeceğini bilme sanatı; ama dürüst olarak, içinde münafıklık beslemeden, kandırmadan…

Kelime oyunlarını ilmi siyasette normal karşılıyorum ve duruma göre demogojiden de faydanılacağı kanısındayım. İlmi siyaset yapılarak bir meclis ortamında gergin hava varsa bile yumuşatılabilir ve doğruları kırmadan, dökmeden söyleyebiliriz. Bu yüzden, bu ilim çok önemli ve herkese gereklidir.

ilmi siyaset karşı tarafın kapasitesini ölçerek sözün ne kadarını söyleyeceğini bilmektir. Kısaca, herkese anladığı dilden konuşmaktır. Mevlana’nın dediği gibi: Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.

Meşhur bir fıkra var. İnternette de çok rahat her yerde bulabilirsiniz. Bu fıkra yukarıdaki tanımını yaptığımız ilmi siyaset formatı içine girmiyor. Neden burada paylaşıyorum? Çünkü bize nasıl ve nereden ulaştığı meçhul bu hikayeler toplumumuzu yanlış yönlendiriyor. Ahlaki olarak toplumu dejenere ediyor. Resmen yalanı ve kandırmayı teşvik ediyor. Toplum içinde münafıklığı yaygınlaştırmaya çalışıyor. Bunu kritize etmek için de sizlerle paylaşmak istedim. Siz de okuyup değerlendirin:

Vaktiyle muhteremin biri talebe yetiştirirmiş dergahında. Vakti dolan, eren, artık bilgili olanları da görevlendirir ve ülkenin dört bir yanına salıverir. Bir gün huzurundaki öğrencilerden birisi kalkmış ve hocasına demiş ki : – Hocam ben artık erdim. Ben her şeyi öğrendim müsade edin de artık göreve çıkayım.

Bunu duyan hocası :

– Evladım sen daha ermedin. Biraz daha vaktin var. Sabret demiş.

Aradan bir zaman geçmiş. Öğrenci hocasının huzuruna tekrar gelmiş ve aynı sözleri söylemiş:

– Hocam ben artık erdim. Müsade edin göreve çıkayım.

Hocası da kararını vermiş . Peki demiş sen ermedin ama göreve çık. Falan köye git. Orda imamlık yap.

Öğrenci herkesle helalleşmiş ve hocasının dediği köye doğru yola koyulmuş. Köye giderken yorulmuş ve en yakın köyde mola vermeye karar vermiş. Hemen köyün camisine gitmiş yaklaşan akşam namazı için abdest almış.

Girmiş mescide. Durmuş imamın arkasına. Namaz bitmiş. Lakin hoca bir yerde yanlışlık yapmış.

Bizim öğrenci kalkmış ayağa. Demiş ki :

– Ey ahali bu hoca yanlış kıldırdı namazı. Böyle olmaz bu namaz. Tekrar edilmeli.

Bunu duyan imam hiddetle kızmış:

– Ey cemaatim ! Ben yıllardır böyle kıldırırım. Bu şeytandır. Bu köyde yeni görürüm. Hep birlikte dövelim demişler ve öğrenciyi dövmüşler.

Öğrenci dayağı yiyince anlamış ki hocası haklı. Hemen geri dönmüş. Sonra elini öpmüş hocasının ve ders almaya devam etmiş.

Bir süre sonra hocası öğrenciyi huzuruna çağırmış. Demiş ki :

– Sen artık erdin. Hadi sana dediğim köye git. Orda imamlık yap.

Öğrenci tekrar azığını almış ve o köye doğru giderken bir zamanlar dayak yediği camiye gelmiş. Almış abdestini, gecmiş imamın arkasına.

Bakmış ki imam yine yanlış kıldırıyor. En son öğrenci ayağa kalkmış ve cemaate demiş ki :

– Ey cemati müslimin bu hoca öyle muhterem öyle muhterem bir hocadır ki Allah dostudur! Her kim ki bu hocanın bir tel sakalını yolarsa kendisi Cennet’e gider.

Bunun üzerine herkes hocanın üzerine bir tel sakal yolmak için çullanmış. Bizim öğrenci de almış azığını yoluna gitmiş.

Yazımı toparlarsam ilmi siyaset bizim insani ve beşeri yönümüzdür. Bizim birbirimizle aramızdaki ilişkileri düzenler. Bu yüzden yazımın başlığında da dediğim gibi öğrenmem lazım.


Etiketler: